Friday, June 26, 2009

pretty woman

hayatimin hicbir doneminde asi, kurallara boyun egmeyen bir insan olamadim. kucuk yaslardan itibaren anne babamin dediklerini harfiyen yerine getirmezsem hep huzursuzluk duydum. aile icinde hala isyerinden anneme telefon edip 'anne koftelerimden ucunu yedim, birini yemesem olur mu' deyisim, marketten eve oglen sicaginda geri donup 'max kalmamis magnum alabilir miyim' deyisim anlatilir.

7-8 yaslarindayken, evde tek basina kaldigim bir aksam televizyonda ozel bir kadin oynamasina ve o yasimda julia roberts hayrani olmama ragmen annem seyretmemei tembihledigi icin acip da seyredemedim culyayi rabirtsi. kanallari dolasirken azicik gozum takilsa sucluluk duydum.

ayni durum yetiskinlikte de devam etti maalesef. insanlar sims oynarken havuzun merdivenlerini kaldirsam, evde yangin cikarsam, kocamin onunde sevgilimle opusem, arkadasimi tokatlasam, mafyada kariyer sahibi olsam ne olur diye deneyler yaparken ben orda bile protestan etik anlayisimlan ornek bir vatandas oldum. saftirik gibi sabahin korunde kalkip ders calisip ise gittim. 'cocuk ister misin' dediklerinde sorumlulugunu tasiyamam, sabinin kanina girmeyeyim diye reddettim.

allahim sen akil fikir ver yareppim, annemlerin de musadesiyle tabii.

Monday, June 15, 2009

baska turlu bir sey

jonathan safran foer'in extremely loud and incredibly close romanini okudum gecenlerde. neden bilmiyorum, fillerle ilgili bir deneyin anlatildigi kismin cok etkisinde kaldim.
filler zaten biliyorsunuz, hafizalariyla meshur. birbirlerinin sesini de kilometrelerce uzaktan duyup taniyabiliyorlarmis. surunun olen uyelerinin sesini kaydetmis olan biliminsanlari bir sure sonra bu sesleri tekrar fillere dinletmisler. fillerin sesin kaynagina yonelmesinden de sesi tanidiklari sonucunu cikarmislar.
sevdikleri ve artik onlarla olmayan birinin sesini duyan filler ne hissettiler acaba? kafalari mi karisti, umutlandilar mi, sevindiler mi? ben fil olup da boyle bir tecrube yasasaydim ne dusunurdum? bu deneyin bende uyandirdigi duygulari tarif edebilecegimi sanmiyorum. bilimsel olamayacak kadar huzunlu bir deney bence.
bir dahaki hayatimda dunyaya bir hayvan olarak gelmem gerekiyorsa fil olabilir miyim? penguen de olur.

Saturday, June 13, 2009

liste

gecen pazar, 2 aylik bir hasretten sonra nihayet, orta asya'dan akdeniz'e bir kisrak basi gibi uzanan guzel memleketimize dondum. donmeden once babam, artik ne isine yarayacaksa, yanimda getirecegimiz esyalarin bir listesini istedi. ilisiktedir:

bir tane buyuk boy valiz, bir tane kucuk boy valiz, iki adet koltuk degnegi, bir adet tekerlekli sandalye, bir kucuk boy koli, bir sirt cantasi ve bir tane de orta boy anne

bilginize.

Friday, June 5, 2009

dudaklarinda arzu

oldukca yetenekli bir asciyim. referans listem olcusu tutturulamadigi icin kati kivamli tarhana corbasi, 20 kisinin acliktan mecburen yedigi cig patlican yemegi gibi parlak orneklerle dolu. yaptigim bir yemegin begenilip tarifinin istenmesi uzerine annemin 'kizim onlar seninle dalga gecmek icin istemislerdir tarifi' dedigi de vaki.

butun bunlarin isiginda dun aksam ruyamda bir yemek programinin sunucusu oldugumu gormem oldukca ilginc. verdigim tarif de su, bir dilim ekmegin ustune krem peynir suruyorsunuz, sonra biraz nane serpiyorsunuz, afiyetle yiyorsunuz.

ruyada bile gercekci, ayaklari yere basan bir insanim, aferin bana.

Tuesday, June 2, 2009

aristokrasi

karayip korsanlarinin ilkini seyrederken bir sey fark ettim. orlando bloom'un icinde oldugu gemi siyah inci'den kacarken, keira knightley'nin onerisiyle gemide hayati onem tasimayan her seyi atarak gemiyi hafifletmeye calisiyorlar. siyah inci arayi kapatinca da, barut ficilarini, gullelerini vs attiklari icin toplara catal bicak doldurup oyle atese veriyorlar.

bundan ne anliyoruz, dusmanin hayati tehlike arz ettigi durumlarda bile bir gemide catal bicak, baruttan gulleden daha onemlidir. korsan da olsa, ingiliz centilmeni dedin mi akan sular duruyor anasini satayim. adamin hayat felsefesi belli: elimle yemek yemektense olurum daha iyi, hih, pis proleteryalar sizi. ansante, si vuple, oruvuar.

dubaili din kardeslerimiz

blog'uma koydugum yeni bir gerec sayesinde blogumu takip eden siz degerli okuyucularimin sayfama hangi sehirden baglandigini artik gorebiliyorum.

buyuk bir heyecanla kullanmaya basladigim bu aparat sayesinde dubai'den bir okuyucum oldugunu tespit ettim. kim oldugundan da adim gibi eminim, bence kesin ayse arman.

aysecim, bu vesileyle sana da bir cift lafim var:

o kose benim hakkim tamam mi? gordugun gibi ben de ailemle ilgili maceralarimi gayet gereksiz formatlarda halka acabiliyorum, buyuk bir yetenek gerektirmiyor. bu arada 'garsonlar koltuk altlarina botoks yaptirsinlar, ter kokup bizi rahatsiz etmesinler' turu sivri zeka urunu onerilerde bulunmamam da cabasi.

esyalarini topla, rozetini masama birak, bilingual kizini da op benim icin, sevgiler.