Saturday, June 26, 2010

sinema, entelijansiya, konjonktur!

bugun kahvaltida ogleden sonra hangi filme gidilecegi konusuluyordu. kardesimle topu surekli birbirimize attigimizdan ikimiz de internetten su an hangi filmler oynuyor diye bakmamisiz. en sonunda vizyonlu bir lider gibi 'tamam ben gidip bakiyorum' diye olaya noktayi koymaya karar verdim. babamin mudahelesi gecikmedi:

-size kim sinemaya gidebileceginizi soyledi?
-ben iste filme gidemiyoruz, bari resimlerine bakalim diye bilgisayari acmaya gidiyordum
-resimlerine de bakamazsiniz
-yazilari okusak sadece?
-tamam o olur, cok acmayin interneti, azicik kisikta kullanin, hemen bitmesin

ey kari! bunca zamandir sonuna kadar acamadigim internetlerde size blog yazisi yetistircem diye ugrastim, artik siz de sevabina aranizda para mi topluyorsunuz napiyorsunuz, su yaziyi okuduktan, bu zulme taniklik ettikten sonra bu babasinin baskisi altinda cile ceken edibenize iki sinema bileti alirsiniz, nankor degilsiniz ya?

(niye iki bilet, cunku kardesim olcak o kisi de bu aralar pattis kizartma konusunda kendini baya gelistirdi, kunefe yapmayi ogrensin diye lobi yapicam, hadi gari, hepiniz bi lira verseniz...)

Sunday, June 20, 2010

saglikli birey yetistirme rehberi

her sevgi dolu ve cocuk psikolojisinden anlayan abi/abla gibi ben de kardesime kucuklugunden itibaren kah uvey evlat olusuyla ilgili, kah cami avlusunda nasil bulunduguna dair, kah o bebekken onu doktora goturdugumuzde doktorun bu cocuk anormal deyisine deggin bir suru hikaye uydurup anlatarak saglikli gelisimine ve topluma faydali bir birey olarak katilma surecine elimden geldigince katkida bulundum.

bugun, benim sayemde, tanidiklarin evlerinden ote beri calmak, ara sira kimi ufak binalari atese vermek, ve bagimlilik problemleri haric hicbir sorunu olmayan sapasaglam bir yetiskin olan kardesim bana patates kizartip getirmis. o esnada fonda calan mustafa sandal'in demo sarkisinin etkisiyle aramizda soyle bir konusma gecti:

-afferim, cok guzel olmus bunlar, senden onceki kardeslerim hep demoydu, senin performansin yerinde oldugu icin aramizda bugunlere gelebildin
-digerleri noldu peki?
-iste cami avlusuna goturup iade ettik
-beni aldiginiz cami avlusuna mi?
-evet, cami avlusu cocuk exchange burosu, memnun kalmadigin cocugu goturup yenisini aliyorsun.

bu uyaridan sonra hicbir sey icin gec olmadigini, sanli turk ablasinin en ufak bir kusura bile goz yummayacagini, yarin yine patates kizartmazsa kendisini tekrar cami avlusunda bulacagini anlamistir umarim.

biliyorum okuyorsun bu blog'u, yarin pattisler bugunku kadar yagli olmasin mumkunse. opuyorum.
sevgi dolu ablan,
-s

Tuesday, June 8, 2010

kotu blog yazisi is better than no blog yazisi

anneciyim de butun umutsuz ev kadinlari gibi 'ne pisirsem' derdinden muzdarip. turk ev kadinlari dernegi'nin gecen seneki yillik bulteninde de degindigi uzere 'adini koyduktan sonra o yemek nasil olsa piser' ancak her gun pisirecek bir seyler dusunmek, hele de kardesim ve benim gibi asiri yemek secen iki kisiyi de goz onune alarak allah'in gunu menu hazirlamak oldukca zor, bunu kabul ediyorum.

annem bu duruma soyle bir cozum getirdi, her gun ne yemek pisirilecegini artik bana soruyor. bir sure sonra benim icin de bir problem haline gelen bu surecte baslarda isgoren 'yae ne pisirirsen pisir ben yerim yea' turu savusturmalarim artik annemin blofumu srrak diye gorup birak yemeyi, piserken kokusuna bile dayanamadigim parca etli nohut yemegini "iyi o zaman nohut yapiyorum" diye one surmesiyle gecersiz hale geldi.

ama bana o kadar balik yagini bosuna icirmediler sevgili okuyucularim, zalimin zulmu varsa benim de karsi atagim var. son birkac gundur ne zaman "ne yemek pisirsem" diye gelse gozlerimi uzak bir noktaya dikip gayet sikici ve monoton bir ses tonuyla basliyorum:
"yemek yemek tarihin baslangicindan bu yana icinde bulundugumuz bir ugrasidir. beslenmek adeta nefes almak, su icmek gibi hayati bir gereksinimdir. insanlar varoluslarinin baslangicindan gunumuze degin yemek yemek icin cesitli yontemlere basvurmustur. kah orada kah burada, o bayan su sekil bu bayan su sekil..." derken benim hitabetim tukenmeden annemin sabri tukeniyor ve yirtiyorum.

kucuk insanlar kisileri, orta capli insanlar olaylari, buyuk insanlarsa kavramlari konusur sayin okuyucularim. biz de her gun iki keskin zeka, iki bukulmez bilek yemek kavramini boyle ele aliyoruz iste. unutmayin kartallar da zirveye cikar, yilanlar da. ama biri ucarak oburu surunerek varir o zirveye. analar, analarimiz.