Thursday, July 28, 2011

bir arkadas

kotu blog yazisi yazma husuunda sinir tanimadigimdan ve bu aralar da anlatcak ilginc bisiler olmadigindan iki gun once bir arkadasin basindan gecen bir olayi anlatmaya karar verdim.

iki gun onceki final sinavinda hoca bize risk nedir diye sordu, bizim bu arkadas da ne cevap yazsa begenirsiniz...

neyse bu tatsiz sakamdan sonra esas anlatmak istedigim olaya baglaniyoruz degerli okurlar. soz sende esas olay:

pek kiymetli c'cigim, gecen gun karfur'a gitmis alisveris icin. kasada da cok tatli bir cocuk varmis. cocuk c'nin aldiklarini birer birer okuturken hafif flortoz bir havayla -ve fransizca, cunku hayla menton'dayiz- 'oo parti nerde' demis. heyecan yapan c de, bir yandan hizli dusunup isveli bir cevap verme gerekliliginin baskisi, bir yandan az bildigi fransizca'nin yarattigi gerilim neticesinde (hin hin hin -diye verelim alttan jaws muzigini)hizla ilerleyen saniyelere ve cocugun kasadan gecirip durdugu sebzelere bakarak 'parti, sebze partisi, bu aksam sebze partisi var' diyebilmis.

menton'da aptallasan tek kisi ben degilim yani- kendimi temize cikartmak icin de arkadasimi satmaktan hic cekinmem!

Friday, July 8, 2011

faransada gezen vespaya binen bir umut sarikaya hipsterinin maceralari

sevgili okuyucu,

sizlerden gelen yogun istek uzerine uzun suredir devam eden sessizligimi bozmaya karar verdim, bomba bir albumle karsinizdayim.

neyse sadede geliyim. faransa'dayim. guya faransizca ogrenicem. ama ogrenemiyorum. niye? cunku bu is icin sece sece allahin menton'unu secmis bulundum. menton italya sinirina yuruyerek 15 daika uzaklikta, sokaklarinda fransizcadan cok italyanca konusulan bir gasaba. faransiz emeklilerin florida'si olan bu guzide kasabamiz aksam 9'da son bulan renkli gece hayatiyla goz dolduruyor. neyse, ben zaten faransizca ogrenmek icin burdayim, aksam dersimi calisip sutumu icip uyuyorum (yalanim varsa beni vursunlar). ama ne zaman yolda belde biriyle fransizca konusmaya kalksam kadin/adam once italiano? diye soruyor (ay ay beni avrupa'da italyan sandilar) sonra da ingilizce konusmaya basliyor. benim anavataninda fransizca ogrenme hayalim de boyle boyle bade oluyor. hani fransizlar suratsizdi, hani ingilizce bilseler bile konusmazlardi? niye kandirdiniz beni? ne istediniz benden, tertemiz sevgimden? bunlar bilmeseler bile "bunun uyduruk fransizcasina katlanmaktansa..." diye dusunup sanirim, azimle ingilizce konusmaya calisiyorlar.

zaten benim ne kadar konusabildigimi de sekil 1a uzerinden inceleyelim sindi: gecen aksam yemege gittik grupcanak. ben tuvaletin yerini sordum, tarif ettiler, gittim bulamadim. orda dikilen beyaz gomlekli birine burda mi calisiyorsunuz diye sordum, bu arada allahim deminden beri fransizca konusuyorum diye sevindirik olmustum ki allah cezami verdi, alem bana guldu; adam hayir calismiyorum dedi ve ben o an yaklasik 30 sn'dir fransizca konusarak butun fransizca rezervlerini tuketmis, butun tersanelerine girilmis bir insan olarak sapsallasip gayet cakma bir fransiz aksaniyla adama "sorry" dedim, daha dogrusu soği dedim. iste 5 haftanin sonunda fransizcamin geldi nokta budur. cekce ogrenmeye calisirken (onun da bir hayrini gormus degilim elbette) her konusmam gerektiginde mallayip azimle fransizca konusmaya calisan ben simdi de fransizca ogreniyim derken devreleri iyice yakarak iki kurusluk inglizcemin de icine tukurup bu defteri gururla kapatiyorum.

sampiyon cimbom! (bunu da devrelerin ne gadee yandigini anlayin diye yazdim, zaten cimbomlu bile degilim, o gadee yandi iste)


esen kal sevgili kari, au revoir- doktoğ ğöno paği