Saturday, December 12, 2009

gizli isler, gizemler, asmak kesmek kelle ucurmak

biraz hafif bir okuma olsun diye dan brown'in son kitabi the lost symbol'i (kayip sembol?) okumaya basladim. dan brown bu sefer de masonlari ele almaya karar vermis. kitabin basinda masonik bir ayin duzenleniyor, yerin altinda bir tapinakta kaftanlara sarinmis adamlar kafataslarindan sarap iciyorlar filan.

bu ilk sahneyi okumak bile masonlarin aralarina neden kadin kabul etmediklerini anlamaya yeter de artar diye dusunuyorum. bu sahneyi goren ortalama bir kadinin soracagi birkac soru var zira: bir kere neden kafatasi? bardaktan icince yeterince korkunc olmuyor mu? 50-60 yasina gelmis koca koca adamlarsiniz kafatasindan mi korkuyorsunuz ayrica? hem o kafatasini kac yildir kullaniyorsunuz, bir kere yikamak akliniza geldi mi? [sonra uzmanlar dovunuyor neden bu kadar hizli yayiliyor domuz gribi diye, iste hep sizin bu pis pis adetleriniz yuzunden.]

ustelik neden yer altinda, neden acayip kiyafetler giyerek? yakalaninca uyduracak hicbir bahaneniz olmasin, biri kazara iceri girerse gecenin o vakti orda o kilikta ne yaptiginizi aciklayamayin diye mi? oyle gizli orgut mu olur? bak kadinlara biraksan bu isleri 'gun yapiyoruz' diye evinde temiz temiz oturur, bir yandan cayini icer kekini pogacasini yer, bir yandan da toplantisini yapar mis gibi. oldu da yakalandi 'ay sema hanim ne kadar kilo almis onu konusuyorduk sekerim hahaha' dedi mi dunyayi yikmanin planini yapsa kimse suphelenmez. oldu da istihbarat sizdi, yine da yakalanmaz, hangi altin gununu basip kimin evine dinleme cihazi koyacaksin?

adamlar yaptiklari isin sacmaligi yuzlerine vurulmasin diye istemiyorlar kadinlari, biliyorum ben.

not: iki dan brown kitabi okudum diye dan brown'un ustun bir edebi yetenek oldugunu soyleyenlerle, kitaplari ciddi ciddi hayran kalarak okuyanlarla alay etme hakkimdan feragat etmis degilim. her hakkim sakli.

Wednesday, December 2, 2009

is hayati ve ben

bu aralar gozumu para hirsi burudugunden on iste birden calisiyorum. ve hangi sektore el atsam "bu ceviri burosu isinde cok guzel para var, aslinda kuracaksin bir buro yan gel yat", "bu ozel ders isi cok karli aslinda, ilk bir iki senden sonra paraya para demiyorsun resmen" "aslinda en guzeli sakin bir cafe acip dertsiz tasasiz yemek yapmak" "bobin boyama isinde de piyasa almis basini gitmis yahu" (yuh) seklinde girisimci ruhum kabariyor.

kariyer heveslerimin hepsini cumleten aradan cikarmak icin alt kati kitapci, ust kati cafe olan bir ceviri burolu ozel ders ve etut merkezi (?) acmaya karar verdim.

gelen musterileri 'o fajita degil fahita okunur', 'kuesedilla degil, kesediya diyeceksiniz', 'tekrarlayin hep beraber nyoki' diye ders verip sinir etmek, cileden cikarmak suretiyle kafemize baglamayi dusunuyorum. ne de olsa buyuk asklar, kavgayla baslar. hastamiz oluceksiniz.

Monday, November 30, 2009

asansor

bayramda 3 yasinda ikizleri olan kuzenim bize geldi. ziyaret bitip evlerine donerlerken apartman boslugunda cok gurultu yapan ufakliklari oyalamak icin "hadi biz ayakkabimizi giyiyoruz, siz de asansoru cagirin" dedi kuzenim. ikisi birden asansore donup "asansoooooor" diye bagirmak suretiyle kendilerini verilen gorevi basariyla yerine getirdiler.
yeni nesil, ilahi, azizim, hohoho.

Thursday, November 26, 2009

bilmece bildirmece

internette gordugum lateral thinking bilmecelerinden birini anneme soruyorum:

adamın birisi yuksek bir binanin en ust katinda oturuyormus. her sabah ise gitmek icin asansore binip en alt kata iniyor, isten donusunde ise sadece yolun yarisina kadar yukari cikip kalanini yuruyormus. yagmurlu gunlerde ise evinin oldugu en ust kata kadar cikiyormus. neden?

-cevap-
adamin boyu asiri kisa oldugu icin en alt katin dugmesine basip asagi inebiliyor, donuste ancak ortalarda bir yere boyu yetisiyor, yagmurlu gunlerde ise semsiyesini kullanarak evinin oldugu kata cikabiliyor.

annem bu soruya soyle bir cevap uygun gordu:

-adam spor yapmak istiyor. o yuzden aksam is donusu yolun yarisini yuruyerek cikiyor. sabah uykusu tatli geliyor, zaten ise gec kalsa patron kizar, ama aksam evde karisi ne diyecek? sorun olmaz.
-hahaha, nasil da yazdi iki dakikada senaryoyu, adama hem bir tane gicik patron buldu, hem de evlendirdi. bence kesin kaynana. kaynana dirdiri var. o yuzden gelemiyor adamcagiz eve. iki dakika oyalansa kar biliyor. hahaha.
-aman senin cevabin cok mantikli sanki, yaninda hic kalem filan da mi tasimiyor? kalemle bassin dugmeye, illa semsiyeyle mi olmasi lazim?
-tamam bu dediklerini iletirim bilmeceler ust kuruluna.
-iletme. gerek yok. adama iletsen yeter.

Thursday, November 12, 2009

ezel, evvel, ahir, varlik, zaman (allahu ekber)

ezel dizisini izleyenler bilir, ezel karakterinin kor bir annesi var ve kendisi oglundan ayri kaldigi zamanlarda cikarip cikarip oglunun bebeklik kiyafetlerini kokluyor, 12 sene ayri kaldigi oglunu atkisinin kokusundan sip diye taniyor vs.

annemle oturmus ezel seyrederken iyice havaya girdigimden midir nedir kalkip tuvalete giderken boynumdaki sali cikarip "al evladin yokken bunu kokla, ozlemini gider" diye annemin eline tutusturdum. alip burnuna goturur goturmez abartili bir sekilde ogurup "iyy bu ne" diye kenara atmasi bir oldu atkiyi.

romantik serseri, alayina isyan tadinda dizi bile ceviremiyoruz evde. tam atmosfer yaratayim diye oscar wilde'dan siir okucam 'herkes sevdigini oldurur' diye, tam fondan tuncel kurtiz 'herkes gecmisinden vazgecmek zordur sanir, ancak esas zor olan gecmisin sizden vazgecmesi'dir diye verecek pseudo-felsefeyi, ortam bir anda olacak o kadar'a donuyor. kader boyleymis. kismet.


'libra'cim biz seni truffaut izleyen sostakovic dinleyen, bos zamanlarinda belgesel seyreden biri bilirdik, ne ayak simdi boyle ezel mezel' diyecek okuyuculara aciklama:

heidegger'in varlik ve zaman (sein und zeit) eserini 16. kez mutalaa etmek uzere salondaki kitapliga dogru ilerlerken o esnada acik olan televizyona gayri ihtiyari gozumun kaymasi, tam o anda annemin koluma yapisarak beni koltuga oturtmasi, ormekte oldugu atkiyla koltuga baglamasi, gozlerimi acik tutmak icin tom ve jerry usulu gozkapaklarimin arasina kurdan sikistirmasi ve ayni olay akisinin gizemli bir takdir-i ilahi neticesinde her hafta tekrarlanmasi sonucu bu tur seylerden hic hazzetmeme ragmen, mecburen ve tamamen iradem disinda gelisen sartlar dolasiyla, cebren ve hile ile ezel dizisini izledim, izliyorum.

not: 3 kisim tekmili birden muzikli komedi diye feysbuk'ta sayfamiz var, oraya da bekleriz.
not2: valla ben acmadim kendime fan sayfasi, yeminlen.

Wednesday, November 11, 2009

dersimiz turkce

haftada bir gun 6. siniflarin turkce dersine giriyorum bu sene. dun ogrencilerimle tanistim. daha dogrusu kendimi tanittiktan sonra isimlerini ve ilgi alanlarini soylemelerini istedim, ortaya soyle bir manzara cikti: sirayla ayaga kalkip adini soyleyen; kizsa voleybol, erkekse futbolla ilgilendigini belirten ve en sevdigi dersin turkce oldugunu ekleyen bir sinif dolusu ogrenci.

mini mini birler, caliskan ikilerle karsi karsiya oldugum icin yuzleyemedim, ustelik bu cabalari bence cok sevimli ve de sempatik ama rica ederim, nutfen, burdan hepsine seslenmek istiyorum:
atmayin cocuklar, din kardesiyiz!

Monday, November 2, 2009

limon agaci, mecnun ve digerleri

annemin en sevdigim yonlerinden birisi hazircevap olmasi, iyi ortayi aninda gole cevirmesidir.
bu durumu bir ornekle aciklamadan once kisa bir izahat vermem lazim: limon agaclariyla aramda gizemli bir duygusal bag oldugundan amcam bana izmir'den saksida bir limon agaci gonderdi. evlat gibi benimsedigim limonumla sik sik balkona cikip konusuyorum, yapraklarini filan oksuyorum, sevecenligi abartip agaca sarilayazdigim bile oluyor.

bu aciklamayi yaptiktan sonra gecen gun masada aile arasinda konusulanlara geciyorum:

kardes- bu hafta sonu arkadasim bizde yatiya kalabilir mi? okul servis ayarlamiyor, gidip gelmesi zor olacak.
ben- bence kalabilir ama parktan filan bank mi sokup getirecek napicaksa baksin basinin caresine, bizim yataklarimizda yatmasin. hatta gelsin ama evin icinde de kalmasin. balkonlardan birini kestirsin gozune. ama arka balkon olmaz, orasi benim limonumun evi.
anne- limonun arka balkonda degil yerini degistirdim.
ben- limonum! yavrum! evladim! beni birakip nerelere gittin? en kisa zamanda bulucam o limonu, gerekirse seda sayan'in programina cikip aglicam. duysun sesimi 70 milyon, bu hasretlik bitsin.
anne- bulamazsin. dalini kesip dilendiricem ben onu.

bu cumleyi duyar duymaz hickiriklara bogulmama, derdimden collere dusup senelerce limonumu arayacak olmama ragmen sezar'in hakki sezar'a, oyle ortaya boyle gol.

Monday, October 26, 2009

dans dans, gurur ve entrika

dun onceki postlarimdan hatirlayacaginiz bahar'in 4. yasgunu partisine gittik. kurupasta, bir masanin etrafina toplanmis ortayasli teyzeler, ortalikta ciglik atarak kosusan 2-6 yas grubu tamami pembe giymis kiz cocuklari derken her 22 yasinda akli dengesi yerinde gencin hayalini kuracagi ideal bir partiydi. alkol su gibi akti, sevimli komedyen mehmet ali erbil esprileriyle davetlileri kirdi gecirdi.

partinin sonlarina dogru cocuklar buyuk bir nese icinde sandalye kapmaca oynamaya giristiler. onlarin bu sen haline bakarak kardesimle "bizi de alsalar aralarina biz de oynasak" diye hayallere dalarken birden aklim basima geldi. oynanan oyunun buyuklugune kucuklugune, kazanana verilecek bir odulun olup olmamasina, rekabetin derecesine, rakiplerin seviyesine bakmaksizin her oyunda bunyesini acayip bir hirs kaplayan ben, buyuk ihtimalle allah yaratti demez, bunlar 5 yasinda sabi subyan demez, cocuklari ittirmek, saclarini cekmek, gerekirse altlarindan sandalyeleri cekmek gibi machiavelli'nin gururdan gozlerini yasartacak yontemlere basvurur, o oyunu kazanmak icin elimden geleni yapardim.

analar babalar, cocuklariniz umraniye canavari'nin elinden ucuz kurtuldu, haberiniz yok.

Saturday, October 17, 2009

leyla

bugun televizyonda rafet el roman'in eski bir sarkisi olan leyla'nin klibini gordum. rafet el roman bir yandan guzel bir hatuna sarilmis sacini oksuyor bir yandan da

sen gideli leyla'm
karardi dunyam
hic yasamadim
bir sey anlamadim
leyla
sarilsam sana
dalsam ruyalara

diye sarkisini soyluyor.

simdi, bu klipteki leyla'nin kimligine dair ortada iki ihtimal var: birincisi, klipte rafet el roman'in sarildigi kadin leyla, ki bu durumda hali hazirda sarilmakta oldugu kadina "gittiginden beri gun yuzu gormedim leyla, keske sarilabilseydim sana" diye sarki soyleyen bir rafet el roman var elimizde. su halde kendisi agir sizofren, gerceklikle baglantisi kesilmis desek yeri. eger durum buysa kac git kizim bence oradan, klipten aldigin iki uc kurus deger mi ruh hastasi mi ne oldugu belli olmayan adamla ugrasmaya.

diger ihtimal ise leyla baska birisi ve sarki ona soyleniyor. eger oyleyse, o da ayri bir rezalet. adam leyla'ya olan askini baska bir kadina sarilip o sekilde ilan ediyor. hic utanmasi sikilmasi da yok. leylam, guzel evladim, sen nasil bu adamin askina sevgisine inanip da gittigin yerden donup geleceksin yavru kusum? ayrica rafet el roman cidden inaniyor mu boyle bir don gel cagrisinin etkili olacagina?

iki senaryo da birbirinden kotu be leylacim, adam ya sizofren ya hem poligam hem salak. bak gordugun gibi her halukarda sen zararli cikiyorsun. bana sorarsan yol yakinken vazgec bu sevdadan, hazir kalkip gitmissin de, sakin donme, gerekiyorsa estetik ameliyatla filan yuzunu degistir hatta. bu adamin sagi solu belli olmaz, sonra dediydi dersin.

Wednesday, October 7, 2009

pamuk pirenses ve yedi cuceler

annem son yarim saattir uc dakikada bir salondan odama gelerek yemekteyiz'de ev sahipligi yapan "Pirenses" hanim'in marifetlerini anlatiyor.

'madem ki ismim pirenses, hakkini vereyim' diyen bu hanim, annemin anlatmasina gore programdan once, yemek bile hazirlamadan kalkip kuafore gitmis, sacini yaptirip bir tac (tiara?) takmis, eski zaman usulu bir elbise giymis ve su anda kapiyi saray soytarisi kiligina soktugu bir cuceye actiriyormus (unlem soru isareti afallama isareti nokta)

ben de kendimle bu kadar barisik, bu kadar sosyal kaygilardan azade olmak, mahkeme karariyla adimi Dirakula'ya cevirtip is gorusmeslerine elimde iki kazik ustumden zincirler sallanarak gitmek istiyorum.

Monday, September 28, 2009

my funny valentine

(baba bence sen bunu okuma)

karsi cinsle interaksiyonlarimda oldukca kazma bir profil ciziyorum. erkeklerle iliskilerimde eger herhangi bir hoslanma, begeni durumu yoksa gayet rahat ve dogal davranabilen ben, birisini azicik begenmeyeyegoreyim tam bir gerizekali gibi davranmaya basliyorum. yandim allah hoslandigim anlasilacak diye arzunun 'belirli' nesnesini gorur gormez yolumu degistirmeler, karsilasinca selam vermemeler, ancak mecbur kalinca konusmalar, ozel bir caba sarfederek ilgili kisiye hic bakmamalar, gayret edip o kisiden mumkun oldugunca uzaga oturmalar, surekli vucut dilimi kontrol edip kendimi aksi yone yoneltmeler girla gidiyor. oldu da mecbur kaldik, denk geldi de konusuyoruz bu sefer de acayip agresif tavirlarla surekli alay edip laf sokuyorum, igneleyici yorumlarda bulunuyorum.

gecen gun bir arkadasla konusurken bu sorunumun nereden kaynaklandigini buldum. ortaokulda her inek dogrucu davut gibi ben de sinif baskaniydim. sinifimizin bir turlu rahat durmayan, surekli konusup ortalikta gezinen, hep bir muziplikler pesindeki haylaz mehmet'i de beni kizdirip durmaktan ozel bir zevk aliyordu sanirim. ben de gorev askiyla kendisi ne yaparsa yapsin yilmiyor, sinifta asayisi temin etmeye ugrasiyordum. bu nedenle benim sinif baskanligim cogunlukla mehmet'i azarlamak, mehmet'le laf yarisina girip kendisini maglup etmeye calismak gibi gorevlerden olusuyordu.

bir gun yine siniftan kacip erkekler tuvaletine saklanmis olan mehmet'i sinifa donmeye ikna etmeye calisiyordum ki (yahu bu ne bicim zihniyet, 13 yasinda kendine vazife edindigin sey bak, birak gitsin tuvalete, sana ne, sen arkadaslarinla spice girls cikartmasi filan degis tokus et, bu ne otorite yalakaligi) 'sen git x gelsin, o zaman cikarim tuvaletten' dedi. x'i gonderdim, konustular monustular, mehmet hala cikmiyor tuvaletten, sonra x geldi bana 'mehmet sana cikma teklif ediyor' dedi. ne? nasil yani? e ben mehmet'e cok kotu davraniyordum? demek bu isler boyle, kotu davraniyorsun, sonu ilan-i ask oluyor. allah allah. iyi bakalim...

aradan seneler gecti, ben hala mehmet algoritmasindan bir adim uzaklasamadim. masallah bu yasta kur yapisim ilkokulda asik oldugu kizin sacini ceken oglan cocugu duzeyinde. ve bunun suclusu sensin mehmet. ozur dile mehmet.

Thursday, September 24, 2009

arkadaslar (milka'nin nesi ciksa super olur)

facebook sayesinde arkadas cevremin ne kadar acinasi bir durumda oldugunu anladim. hayatinda okudugu toplam dort kitabin dordunu de en sevdigi kitaplar olarak siralayan mi ararsin, izlemedigi filmi en sevdigi filmlere yazan mi istersin, en sevdigi kitabin ya da grubun adini yanlis yazip 2 senedir hala duzeltemeyen mi sey edersin (buraya ... ararsin ... istersin'den sonra bir ucuncu kelime koyamadim, siz de benden blogunuzda 'iki lafi bir araya getiremeyen mi dilersin' diye bahsedebilirsiniz- ama ucuncu kelimeyi de bu arada bulmus oldum, hay-fayv)... bir garip haller.

geri kalanlar da surekli beni hayatta dinlemeyecegim sarkicilara 'fun' olmaya, turk'un gucunu dunyaya, dunyalinin gucunu marsliya gostermeye davet eden ve bu sebeple beni acikca hic taninamis insanlar.

dogru duzgun arkadasim yok mu benim yav? facebook beni derin bir yalnizliga itti. internetler gencleri asosyal yapiyor derlerdi de inanmazdim. acilen yeni arkadaslar bulmam lazim.


ps: siz bi el atsaniz? msn'den filan bi tanisip konussak?

Monday, September 7, 2009

deniz ve gunes sordular seni

kardesimin tarih dersinde tarih oncesi uygarliklardan bahsediliyormus. soz gunese tapan bir uygarliga gelmis. 'gunah' kabul edilen bir davranis aciklanirken birisi sormus:

-peki oyle yaparlarsa, yani gunah islerlerse ne oluyormus?
-gunes carpiyormus

Thursday, September 3, 2009

degeri abartilmis kitaplar

(malzemeden calip baska bir yere yazdigim yaziyi buraya da post'luyorum ama normalde 3 gun arayla bir seyler yazmiyordum zaten, o yuzden sayilmaz)

Arkadaslar asagida bana begendiginizi soylediginiz takdirde nezdimde puan kaybedeceginiz, iliskimizi tekrar gozden gecirmeme neden olacak kitaplarin listesini veriyorum, ayaginizi denk alin. Sagda solda "Adorno, Kant'in ahlak felsefesi, yanlis hayat dogru yasanmaz, Oguz Atay, Tutunamayanlar, kedi, cok asil hayvan" filan derken araya bunlari karistirmayin, durduk yerde tatsizlik cikmasin.

1. Ayn Rand'in butun kitaplari

Ama o cok iyi bir felsefeci...czzt bzzt. Sus. Hatta Umut Sarikaya usulu sis. Oyle felsefe olmaz olsun. "Gemisini kurtaran kaptan", "kahrolsun yeteneksiz sefiller", "hicbiriniz beni anlamiyorsunuz", "toplum bana hazir degil", "herkes bana ve ustun yeteneklerime karsi". Lise 2'den sonra hayata hala bu sekilde bakmaya devam ettiyseniz, size Sinan Cetin ve Gulse Birsel'le mutluluklar dilerim, ben araniza girmeyeyim.

2. Kinyas ve Kayra

Ayn Rand'da elestirdigim duygusal hamligin cok daha kotu bir Turkceyle, karakter tutarliligi, olay orgusu filan olmadan anlatilmis versiyonu. Bakiyorum bu kitabi begenenlere, sevdikleri diger kitaplar Bilge Karasu'dan filan. 'Bilge Karasu'yu seven bunu nasil sever' diye dusunuyorum, 'acaba bende mi bir problem var' diye kendime bakiyorum (bende bir problem yok, her zamanki akli basinda, zeki ben), anlam veremiyorum.

Kitabin hosgorulebilecek tek yani Hakan Gunday'in Kinyas ve Kayra'yi lisedeyken yazmaya baslamis olmasi ve kitabi yine genc bir yasta tamamlamasi. 567 sayfalaik izdirabim boyunca kitabin hayata ofkeli bir ergenin elinden cikmis izlenimi verdigini dusundum, ki hakliyimisim.

Devrik, kulak tirmalayan cumleler, mantik ve kurgu hatalari cikarilsa asagi yukari 50 sayfa kalacak bu roman, iyi bir editorun elinde yine de bir seye benzebilirdi. Ama bu haliyle, i ih.

Hakan Gunday daha sonra Malafa gibi kitaplar yazarak kendisini affetirmistir, usta bir yazar oldugunu kanitlamistir, o ayri.

3.Secret ve Saz Arkadaslari

Bunlarla populer kultur icersinde yeterince dalga gecildi, ordan bakabilirsiniz.

4. Ask (Elif Safak)

(Aslinda Elif Safak'in Bit Palas'tan sonraki butun kitaplarini bu kategoriye koymak lazim. Ama bende bir tek Ask var, o yuzden onun uzerinden yaziyorum. Digerlerini bilahare eklerim artik.)

Sayin Safak'in 1200'lerde gecen kitapta karakterlere domates yedirmesini 'her yazar tarih bilmek zorunda degil' diye affedebiliriz belki ama yarattigi karakterler de gercekcilikten uzak maalesef.

O devirde, gozune melek gorundugunu soyleyen cocuga (Sems) babasi 'Hayal gucun fazla calisiyor senin' diye mi cevap verir Allah askina? 'Yuru git sacma sapan konusma' der, inanir 'oglum ululara karismis' der, ama Hollywood filmi dublajiyla 'hayal gucun cok calisiyor senin' demez. Sonra ne olacak sayin Safak? Sems biraz daha buyuyunce babasi isyerinde cok mesgul oldugu icin Sems'in beyzbol macini mi kaciracak?

Bakin listeyi verdim. Ben elimden geleni yaptim. Hala 'ama Elif Safak... ustelik Hakan Gunday yeralti edebiyati..." diye cikarsaniz karsima, olacaklardan ben sorumlu degilim.

Sunday, August 30, 2009

tereyagli bicak

bu sabah kahvaltida kardesimin amerika'daki universitelere giris sinavi diyebilecegimiz sat'lere kaydolmasi gerektigini konusuyorduk.

-sat kayit ucreti ne kadar?
-100 dolar filan
-baba, cocuklarin arasinda ayrim yapmamalisin. eger selin icin yuz dolar harcanacaksa, benim de banka hesabima yuz dolar karsiligi turk lirasinin yatirilmasini talep ediyorum.
-uzulme baba, ben cep harcligimdan veririm, ablama para vermene gerek kalmaz
-ben iki kurus harcligimla yuz dolar sinav ucreti yatiririm, yeter ki ablam ekstradan para kazanmasin diyorsun?
-ehe ehe. evet
-bak bu tereyagli bicakla dograrim seni
-dograma. kolestrolum yukselir.

Sunday, August 23, 2009

yatili okul bebesi

tatilden nihayet dondum, tatil anisi anlatayim bari.

bundan uc dort gun kadar once guzel bir sahil kasabasinin guzel bir dondurmacisinda denize karsi bal bademli sakizli dondurma yemek gibi ulvi bir guzellige mazhar oluyordum ki nazari dikkatimi yan masada heyecanli heyecanli bir seyler anlatan bir kiz celbetti.

hayatim boyunca hiiic yalan soylememis, hiiiic baskasinin konusmasina kulak kabartmamis, hiiiic dedikodu yapmamis bir insan oldugumu tekrar hatirlattiktan sonra kizin soylediklerini tamamen iradem disinda, kazara duydugumu belirteyim.

neyse, anladigim kadariyla ya yatili bir okulda ya da universite ogrenci yurdunda ilk senesini geride birakmis bu kiz 'artik alistim. tabii dolaptan yere dusen kazaklari alip bastan yikamaya atmak zor oluyor ama alistim yurt hayatina' minvalinde bir seyler soyluyordu.

liseyi yatili okumus, universitede de yurtta kalmaya devam etmis bir insan olarak soyluyorum:

hayir yavrucugum alismamissin. sen birak dolaptan yere dusen kazagi bastan camasir makinesine atip yikamayi, yere dusen herhangi bir yiyecegi alip 'bir sey olmamistir' diye yemeden, iki gun disarida beklemis cig kofteleri 'zehirlenirsem ambulans cagirirsiniz tamam mi' deyip hupletmeden yurt hayatina filan alismis sayilamazsin.

bu cig kofte macerasinda basrolde kimin oldugunu soylememe gerek yok sanirim.
allah kimseyi aclikla terbiye etmesin.

siradaki haber: yurt odasinda ustunu degismeye utandigi icin dolabin kapaklarini ustune kapatip 20 santimetrekupluk alanda giyinip soyunan oda arkadasinin japonya akrobasi olimpiyatlarina uzanan basari hikayesi

Saturday, August 8, 2009

nasil konservatuara giremedim

bunu gerci eksi sozluk'te de anlatmistim ama kaciranlar ve tekrar izlemek isteyenler icin bir kez daha anlatayim.

lise sona gectigim yaz benim de bir uzayli tecrubem oldu. ustelik o zamanlar boyle uzayli modasi yoktu, gayet alternatif bir acilimdi benim icin uzaylilar. hatta turkiye'ye uzayliyi ben getirdim diyebilirim. sonra siz isguzar isguzar taslamaya filan kalktiniz, adamlara karsi ben mahcup oldum.

neyse, uzaylilar beni kacirinca bana bir yabancilasma hali hasil oldu, o ana kadar detone olmadan 3 olcu sarki soyleyememis olmam, arkadaslarca bak sezen allah rizasi icin sen karisma deyu cile bulbulunde allah dememe bile izin verilmemesi gibi faktorler ikincil oneme sahipmis gibi gelmeye basladi, konservatuarin muzikal bolumune basvurmaya karar verdim.

sinava hazirlik asamasiyla da saftirikomen guresiyorum, yani kendi kendime hazirlaniyorum. aldim beyonce, britney spears kliplerini, figur seciyorum dans kismi icin. bu her eklemini ayri oynatirken kaslarini 5 farkli sekilde titretebilen hanim ablalarin esneklik, kivraklik ve de atletikligine sahip olmadigim icin hareketleri makul insanlara (i. e. kalaslara) gore modifiye ediyorum.

modifiye olduktan sonra klipteki halleriyle alakalari olmadigi icin de cefakar kardescegizimi karsima alip soruyorum "bu nasil olmus, su nasil gozukuyor" diye. o garibim de bu zorlu yolda ablasina destek olmak gayesiyle napsin 'iyi, fena degil, guzel' diye bir seyler geveliyor.

son gunlere dogru hevesle kapasite arasindaki ucurum iyice buyuyor ve britney spears'in ayyyynisinin tipkisi olduguna inandigim on numara bir figur ile karsisina cikiyorum. bu arada fark etmeden sabrini tuketmis olacagim ki yaptigi yorum:

"abla sen konservatuara mi hazirlaniyorsun yildiz tilbe dans okuluna mi?" oluyor.

daha fazla anlatamiciiim sayin seyirciler. ben odama aglamaya gidiyorum.

Wednesday, July 22, 2009

cizgi roman - hayatim roman

birkac ay once, can sikintisindan, en sevdigim romanlardan olan calikusu'nu resimlemek gibi bir fikir geldi aklima. hafiften bir cizgiroman tadi yakalayacaktim, kitaptaki onemli sahneleri resmedecektim, iyi kotu vakit gecirmis olacaktim, fena bir fikir gibi gorunmedi.

o gune kadar resimle olan iliskim sira arkadasimin yaptigi resimleri resim ogretmenine gosterip not almakla sinirli oldugundan, kolay bir sahne oldugunu dusundugum, feride'nin kamuran'i baska bir kadina kur yaparken agac tepesinden gizlice gozetleyisi ile baslamaya karar verdim.

saheserimi bitirdikten sonra gururla kardesime gosterip, onun da calikusu hayrani olup kitabi 10 kere filan okumus olmasina guvenerek, resimde ne gordugunu sordum (burda zeki bir insan en azindan 'bu calikusunun hangi sahnesi, bildin mi?' turu yoneltici bir soru sorarak yaklasan felaketi onleyebilirdi, heyhat).

kardesim resime baktiiii, baktiii ve sonunda:

-suradaki cocuk digerleri onu oyuna almiyor diye mi agliyor? dedi.

bir sanat kariyerinin daha bu sekilde sonuna geldik sayin seyirciler.
haftaya: nasil konservatuara giremedim?

Friday, July 17, 2009

panda panda beni panda

gecenlerde gordugum bir habere gore, cin'de bir hayvanat bahcesinde ciftlesemeyen pandalar butun gorevlilere dert olmus. adamlar dusunup tasinmislar, herhalde erkek panda disisini begenmiyor diye disi pandayi rejime sokmuslar. disi panda 10 kilo vermis, yine de bir aksiyon yokmus henuz.

oncelikle antropomorfizmin bu kadarina pes dogrusu. oldu olacak disi pandayi solaryuma gonderip silikon taktirip tuylerini sariya boyayarak bir daha denesinler.

ikincisi de ne malum erkegin disiyi begenmedigi? belki disi begenmiyor erkegi. yazdirdilar mi erkek pandayi bir spor salonuna?

o olmadi kocam size emanet turu bir programda 'kadinlar hassas ruhlu erkekleri sever', 'lutfen disinizden once bambu yapraklarini kemirmeye baslamayin' turu taktikler aldiktan sonra elinde bir kutu cikolata, tuyler joleyle dikilmis, boynunda sikan bir kravat disisine kur yaparken gormek ister o pandayi bu deli gonul.

Sunday, July 12, 2009

yarappi sukur sukur -2

yarappi sukur sukur post'unu yazdiktan sonra bu tur konularda fikrine en cok guvendigim (i.e. her yaptigimi begenen) insanlardan biri olan kardesime facebook'tan mesaj attim. "blog'uma yeni bir seyler yazdim. bir bakip yorumlarini yazar misin" diye sordum.

gelen cevap:

YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM YORUM

kardesim de ayni askin meyvesi nihayet.

Thursday, July 9, 2009

yarappi sukur sukur

tam bir nikotin nazisi olarak evde annemle babama yanimda kesinlike sigara icirtmiyorum. ama beni birakip balkona sigara icmeye gittiklerinde de dengesiz gibi peslerinden gidiyorum. bu nedenle cogu zaman sigaralarini yarida sondurmek zorunda kaliyorlar.

bu aksam yine serrimden korkup caktirmadan balkona sizmaya calistiklarini fark ettigim anda sacmalamaya basladim:

"onemli olan cocugu dogurmak degil, o cocukla ilgilenmek. gereken ilgiyi gosteremedikten sonra 10 tane dogursan kac yazar?"

ses cikmayinca dondum geldim iceri, oturdum kitap okuyordum. annem bir hisim iceri girdi. 'ilgi mi istiyorsun? al o zaman' diye elime katlanmis bir kagit tutusturmasiyla cikmasi bir oldu.

kagidi actim baktim. kadin usenmemis, kocaman kocaman harflerle kagidin her tarafina ilgi ilgi ilgi ilgi ilgi ilgi yazmis, kenarda kalan bosluklari da farkli fontta ve daha kucuk olarak yine ilgi ilgi ilgi'lerle doldurmus.

cocuguna ilgi gostermekten anladigi bu olan ebeveynlerin yetistirdigi biri olarak ben de ancak boyle bir insan olabildim. buna da sukur.

Friday, July 3, 2009

bendeniz

uzun yillar boyunca kendimi gayet normel bir insan sanmis olmama karsin son zamanlarda diger insanlarla cesitli interaksiyonlar sonucu kendim hakkinda kimi aci gerceklerin farkina vardim:

1. cogunlukla cakmak cakamiyorum.
2. oldu ki caktim, cakmaklardan korkuyorum. ki cakmak cakamamakla bu korkunun dogrudan alakasi var.
3. cakmaklardan korktugum icin cakmakla ocak da yakamiyorum. ama kibritle yakabiliyorum. (afferim kizima)
4. daha onceki blog entrylerimden birinde de bahsettigim uzere, hayatimda hic kedi yavrusu gormemisim.
5. hayatimda hic iskembe corbasi da gormemisim.

burdan ne sonuc cikariyoruz?

6.annemle babam beni bir sosyal psikoloji deneyinin parcasi olarak sirin mi sirin bir saksida yetistirmis.

Friday, June 26, 2009

pretty woman

hayatimin hicbir doneminde asi, kurallara boyun egmeyen bir insan olamadim. kucuk yaslardan itibaren anne babamin dediklerini harfiyen yerine getirmezsem hep huzursuzluk duydum. aile icinde hala isyerinden anneme telefon edip 'anne koftelerimden ucunu yedim, birini yemesem olur mu' deyisim, marketten eve oglen sicaginda geri donup 'max kalmamis magnum alabilir miyim' deyisim anlatilir.

7-8 yaslarindayken, evde tek basina kaldigim bir aksam televizyonda ozel bir kadin oynamasina ve o yasimda julia roberts hayrani olmama ragmen annem seyretmemei tembihledigi icin acip da seyredemedim culyayi rabirtsi. kanallari dolasirken azicik gozum takilsa sucluluk duydum.

ayni durum yetiskinlikte de devam etti maalesef. insanlar sims oynarken havuzun merdivenlerini kaldirsam, evde yangin cikarsam, kocamin onunde sevgilimle opusem, arkadasimi tokatlasam, mafyada kariyer sahibi olsam ne olur diye deneyler yaparken ben orda bile protestan etik anlayisimlan ornek bir vatandas oldum. saftirik gibi sabahin korunde kalkip ders calisip ise gittim. 'cocuk ister misin' dediklerinde sorumlulugunu tasiyamam, sabinin kanina girmeyeyim diye reddettim.

allahim sen akil fikir ver yareppim, annemlerin de musadesiyle tabii.

Monday, June 15, 2009

baska turlu bir sey

jonathan safran foer'in extremely loud and incredibly close romanini okudum gecenlerde. neden bilmiyorum, fillerle ilgili bir deneyin anlatildigi kismin cok etkisinde kaldim.
filler zaten biliyorsunuz, hafizalariyla meshur. birbirlerinin sesini de kilometrelerce uzaktan duyup taniyabiliyorlarmis. surunun olen uyelerinin sesini kaydetmis olan biliminsanlari bir sure sonra bu sesleri tekrar fillere dinletmisler. fillerin sesin kaynagina yonelmesinden de sesi tanidiklari sonucunu cikarmislar.
sevdikleri ve artik onlarla olmayan birinin sesini duyan filler ne hissettiler acaba? kafalari mi karisti, umutlandilar mi, sevindiler mi? ben fil olup da boyle bir tecrube yasasaydim ne dusunurdum? bu deneyin bende uyandirdigi duygulari tarif edebilecegimi sanmiyorum. bilimsel olamayacak kadar huzunlu bir deney bence.
bir dahaki hayatimda dunyaya bir hayvan olarak gelmem gerekiyorsa fil olabilir miyim? penguen de olur.

Saturday, June 13, 2009

liste

gecen pazar, 2 aylik bir hasretten sonra nihayet, orta asya'dan akdeniz'e bir kisrak basi gibi uzanan guzel memleketimize dondum. donmeden once babam, artik ne isine yarayacaksa, yanimda getirecegimiz esyalarin bir listesini istedi. ilisiktedir:

bir tane buyuk boy valiz, bir tane kucuk boy valiz, iki adet koltuk degnegi, bir adet tekerlekli sandalye, bir kucuk boy koli, bir sirt cantasi ve bir tane de orta boy anne

bilginize.

Friday, June 5, 2009

dudaklarinda arzu

oldukca yetenekli bir asciyim. referans listem olcusu tutturulamadigi icin kati kivamli tarhana corbasi, 20 kisinin acliktan mecburen yedigi cig patlican yemegi gibi parlak orneklerle dolu. yaptigim bir yemegin begenilip tarifinin istenmesi uzerine annemin 'kizim onlar seninle dalga gecmek icin istemislerdir tarifi' dedigi de vaki.

butun bunlarin isiginda dun aksam ruyamda bir yemek programinin sunucusu oldugumu gormem oldukca ilginc. verdigim tarif de su, bir dilim ekmegin ustune krem peynir suruyorsunuz, sonra biraz nane serpiyorsunuz, afiyetle yiyorsunuz.

ruyada bile gercekci, ayaklari yere basan bir insanim, aferin bana.

Tuesday, June 2, 2009

aristokrasi

karayip korsanlarinin ilkini seyrederken bir sey fark ettim. orlando bloom'un icinde oldugu gemi siyah inci'den kacarken, keira knightley'nin onerisiyle gemide hayati onem tasimayan her seyi atarak gemiyi hafifletmeye calisiyorlar. siyah inci arayi kapatinca da, barut ficilarini, gullelerini vs attiklari icin toplara catal bicak doldurup oyle atese veriyorlar.

bundan ne anliyoruz, dusmanin hayati tehlike arz ettigi durumlarda bile bir gemide catal bicak, baruttan gulleden daha onemlidir. korsan da olsa, ingiliz centilmeni dedin mi akan sular duruyor anasini satayim. adamin hayat felsefesi belli: elimle yemek yemektense olurum daha iyi, hih, pis proleteryalar sizi. ansante, si vuple, oruvuar.

dubaili din kardeslerimiz

blog'uma koydugum yeni bir gerec sayesinde blogumu takip eden siz degerli okuyucularimin sayfama hangi sehirden baglandigini artik gorebiliyorum.

buyuk bir heyecanla kullanmaya basladigim bu aparat sayesinde dubai'den bir okuyucum oldugunu tespit ettim. kim oldugundan da adim gibi eminim, bence kesin ayse arman.

aysecim, bu vesileyle sana da bir cift lafim var:

o kose benim hakkim tamam mi? gordugun gibi ben de ailemle ilgili maceralarimi gayet gereksiz formatlarda halka acabiliyorum, buyuk bir yetenek gerektirmiyor. bu arada 'garsonlar koltuk altlarina botoks yaptirsinlar, ter kokup bizi rahatsiz etmesinler' turu sivri zeka urunu onerilerde bulunmamam da cabasi.

esyalarini topla, rozetini masama birak, bilingual kizini da op benim icin, sevgiler.

Tuesday, May 26, 2009

babam ve babamin kizi

ortaokuldayken karsi apartmanda oturan erkek sinif arkadasimla okul cikisi eve beraber yuruduk diye surat asabilen babami artik taniyamiyorum.

yarin rontgen cektirmeye gidecegim. bunu babama soyledigimde:

-yarin insallah her sey yolunda gider, hayirli haberlerle donersin kizim.
-o haberler bana bugun lazim, zaten falima baktim, bugun sansli gunumdeymisim. yine ayni fala gore yarin da ask mesksel durumlardan sansim aciliyormus.
peeeh. biraz usturuplu sallayin bari de, bizim gibi garibanlari umutlandirmayin. ne romantik hizlanmasi? son iki aydir sen ya da doktorum olmayan herhangi bir karsi cinsle oturup konusmuslugum bile yok.
- belli olmaz bu isler kizim. sen yarin hazir hastaneye gitmisken, orada kendine rontgen teknisyeni, montgen teknisyeni filan, bir seyler ayarlamaya bak bence.

babacim? baba? bab? beb? ney?!

uzaylilar! babami kacirip yerine bay cingilbort'u mu biraktiniz?

Saturday, May 9, 2009

gokyuzunde yalniz gezen yildizlar

birazdan anlatacaklarimin bir sey ifade etmesi icin son uc senedir uzun sureler boyunca hastanede kaldigimi, doktor kontrolu altinda oldugumu ve etrafimdaki evhamli insanlar yuzunden zirt pirt acile kaldirildigimi bilmeniz gerekiyor.

gecen gun annemle bazi insanlarin etrafinda sanki ozel bir cekim alani oldugundan, bu insanlarin ne yaparlarsa yapsinlar begenildiklerinden, karsi cinsi miknatis gibi cektilerinden bahsediyorduk.

kuzguna yavrusu sahin gorundugunden annem:

-benim kizim da oyle, bir yere gitmeye gorsun, hemen erkekler etrafinda pervane oluyor.
-evet, hatta o erkeklere doktor deniyor ve genelde atesimi olcmek, kan almak icin filan etrafima toplaniyorlar.
-zevzek sen de

Saturday, April 25, 2009

maymun

dun aksam arkadaslarla oturmus duke universitesi'nin insan akliyla ilgili bir arastirmasini konu alan bir belgesel izliyoruz (boyle de bir arkadas grubum var iste, dilbilim ya da judith butler'in omuzlarini tartismiyorsak, oturup beraber belgesel seyrediyoruz. king'le batak'la isimiz olmaz).

belgesel bitti. gruptan birisi "o ekipte olmak icin neler vermezdim abi" dedi "resmen tarih yaziyorsun". "abi inanir misin ben de ayni seyi dusunuyordum" filan derken bir de baktik belgesel boyunca ben haric herkes arastirmayi yapan ekipte olmanin hayallerini kurmus.

peki ben neyin hayalini kurdum? ekmek elden, su golden, arastirmanin denegi maymunun yerinde olmanin hayalini kurdum.

bir yerlerde bir yanlislik var, hissediyorum.

Sunday, April 12, 2009

vule vu kuse avek mua?

kardesime fransizca calismak icin hazirladigim kartlari veriyorum ve oradaki kelimelerden bana rastgele sormasini soyluyorum.

-okul?
-etol [dogru cevap ekol ( Ă©cole ) ]
-hahhah etol ne lan
-hani var ya, nat et ol

Friday, March 27, 2009

kediler ve bebeler (fareler ve insanlar)

gecen hafta ogrencilerimle bencillik ve yardimseverlik hakkinda konusurken cocuklardan bir tanesi, benim soyledigim bir seye cevap olarak, "sokakta sahipsiz gordugumuz bebeklere yardim ederiz belki ama, sokakta sahipsiz gordugumuz kedi yavrularina yardim etme geregi duymayiz" dedi. ben de "ama bebekler tek baslarina hayatta kalamazlar, kedilerinse hayatta kalabilecegini dusunuruz" dedim. "kedi yavrulari mi tek baslarina hayatta kalirlar, sen hic hayatinda kedi yavrusu gordun mu" dedi. soyle bir dusundum, cocuk hakli. ben hakikaten, cizgifilmlerde filan gorduklerim haric, hic kedi yavrusu gormemisim hayatimda. sustum kaldim tabi.

lafi gecistirip derse devam etmeye calisirken, bbc'de seyrettigim bir belgesele geldi konu. uc yasindaki cocuklari bir oyuncak trenle ayni odaya koyup cocuklara trene bakmanin yasak oldugunun soylendigi bir deney. daha lafim bitmeden baska birisi parmak kaldirip "uc yasindaki cocuklar boylesi bir yasagi anlayabiliyorlar mi ki" dedi.

otorite bir kere sarsilmaya gorsun, vuran vurana. hayatimizda hic kedi yavrusu gormemis olabiliriz ama yuh artik, uc yasinda cocuk da mi gormedik. allam yareppim.

bu postum dunyanin butun kedi yavrularina, bir de pinar'a gelsin mi a dostlar...

Tuesday, March 17, 2009

ogretmenim canim benim

eylul ayindan beri dort bes kisiye ingilizce ders veriyorum. artik gonul rahatligi ile tam bir ogretmen oldum, meslekte pistim diyebilirim.

zira bugun bir ara kendimi 12 yasinda bir cocugu "niye odevini yapmiyorsun? senin bu kelimeleri ezberlemeni ben kendim icin mi istiyorum ha, kendim icin mi istiyorum? bunlari ogrenmen benim yararima mi, senin yararina mi?" diye deli gibi, cildirmis gibi, ayni seyi farkli sekillerde donup donup tekrar soyleyerek azarlarken buldum.

transformasyonumu bir an once tamamlamak icin tek eksigim sacima perma yaptirip kirmizi bir kadife ceket ile sivri burunlu cizmeler alm... hist, arkadakiler, aranizda konusmayin, komik bir sey varsa, bize de soyleyin, hep beraber gulelim.

Monday, March 9, 2009

bunlari biliyor muydunuz

bahcede yesil cinar turkusunun aslinin bahcede yesil hiyar oldugunu, bu halinin uygunsuz bulunup "hiyar"in trt tarafindan "cinar"la degistirildigini ( zaten bahcede yesil hiyar/ boyun boyuma uyar'la daha iyi kafiye olusturuyor fark ettiyseniz) ogrendim.

noel babanin olmadigini ogrenen gavur bebesine dondum, iyi mi?

Monday, March 2, 2009

bizim evin halleri

kucuk yasta evden ayrildigim icin evin isleyisine daha once pek dikkat etmemisim. simdi butun gun evdeyim ve surekli annemle vakit geciriyorum. bu sayede evi sadece temiz ve isler tutmanin bile ne kadar cok zaman ve emek istedigini fark ediyorum.

her gun bilaistisna yapilan yemek, bulasik gibi faaliyetler haricinde balkonlari yikiyorsun fayanslar kirleniyor; fayanslari siliyorsun, kapilar kirlenmis; kapilari siliyorsun, lavabo rezalet; lavaboyu temizledin, yagmur yagdi cam silmen lazim, cami sildin halilar allahlik, haliyi yikattin, buzdolabi kokustu, onu temizledin, carsaflarin degismesi lazim, carsaflari degistirdin fayanslar bir daha kirlendi.

omur boyu bir otel odasinda yasayacak kadar cok param olmayacagina gore, ileride ailemden ayri yasamam gerekince banyosu, mutfagi, tuvaleti olmayan tek goz bir odada yerde bir silte uzerinde carsafsiz uyumaya karar verdim. banyo isini hamamlarda, tuvalet sorununu da -gece 9'dan sonra su icmeyerek- mcdonalds'larda cozerim artik.

yasasin tembellik.

hasiralti

- aslinda evrim teorisi cokmus, ama batili bilimadamlari bunu islam dunyasindan saklamaya calisiyorlarmis, o yuzden nasa filan bunu saman alti etmis
-saman alti mi etmis? hasiralti olmasin o?
-iste o hasiiiiiiir samanlardan orulmus...

Saturday, February 28, 2009

elimi tut gozume bak

port'umu yikatmak icin hastaneye gittik bugun. gorevli port'a rahat ulassin diye iki elimle yakami tuttum asagi cekiyorum. o esnada bu tur anlarda gerildigimi bilen babam "elini tutayim mi kizim" diye soruyor.

-teknik yetersizliklerden oturu tutamazsin, benim kazagimin yakasini tutmam lazim
-isterseniz bir hemsire cagirayim o tutsun
-babamin elini mi?

Monday, January 26, 2009

babam ve ben

babam son zamanlarda odamdaki masanin uzerinde surunen puzzle'i tamamlamak bahanesiyle surekli benim odamda takiliyor.

gec ergenlik tripleriyle 'biktim sizden, zaten kimse beni anlamiyor' diye kendimi kafa dinlemek icin her odama atisimda, "beraber dinleyelim kizim kafani" diye pesimden geliyor.

en son, "baba beni yalniz birakir misin, dizi seyrediyorum" dedim. o da "ben de dizi seyrediyorum, kizimin dizini" dedi.

of, of.

Wednesday, January 7, 2009

% 99'unun musluman oldugu ulkemiz

televizyon izlerken biyikli tombik ilahiyatci amcamizin konuk oldugu bir programa rast geldim. telefonla baglanan 'ismini vermek istemeyen izleyici'nin sorusunu alttan bant olarak geciriyorlardi:

ultrasondan sonra gusul abdesti gerekli midir?


boyle sorular ugrasilarak elde edilemiyor maalesef, dogada kendi kendine olusuyor, biz de yeterince iyi cocuklar olursak bazen kendilerine tesaduf ediyoruz.
heyhat, bunlar da hayattaki her sey gibi ucucu. bu nedenle bol bol televizyon seyretmeli, sonra da karsimiza boyle seyler cikarttigi icin allahimiza sukretmeliyiz.