Tuesday, June 8, 2010

kotu blog yazisi is better than no blog yazisi

anneciyim de butun umutsuz ev kadinlari gibi 'ne pisirsem' derdinden muzdarip. turk ev kadinlari dernegi'nin gecen seneki yillik bulteninde de degindigi uzere 'adini koyduktan sonra o yemek nasil olsa piser' ancak her gun pisirecek bir seyler dusunmek, hele de kardesim ve benim gibi asiri yemek secen iki kisiyi de goz onune alarak allah'in gunu menu hazirlamak oldukca zor, bunu kabul ediyorum.

annem bu duruma soyle bir cozum getirdi, her gun ne yemek pisirilecegini artik bana soruyor. bir sure sonra benim icin de bir problem haline gelen bu surecte baslarda isgoren 'yae ne pisirirsen pisir ben yerim yea' turu savusturmalarim artik annemin blofumu srrak diye gorup birak yemeyi, piserken kokusuna bile dayanamadigim parca etli nohut yemegini "iyi o zaman nohut yapiyorum" diye one surmesiyle gecersiz hale geldi.

ama bana o kadar balik yagini bosuna icirmediler sevgili okuyucularim, zalimin zulmu varsa benim de karsi atagim var. son birkac gundur ne zaman "ne yemek pisirsem" diye gelse gozlerimi uzak bir noktaya dikip gayet sikici ve monoton bir ses tonuyla basliyorum:
"yemek yemek tarihin baslangicindan bu yana icinde bulundugumuz bir ugrasidir. beslenmek adeta nefes almak, su icmek gibi hayati bir gereksinimdir. insanlar varoluslarinin baslangicindan gunumuze degin yemek yemek icin cesitli yontemlere basvurmustur. kah orada kah burada, o bayan su sekil bu bayan su sekil..." derken benim hitabetim tukenmeden annemin sabri tukeniyor ve yirtiyorum.

kucuk insanlar kisileri, orta capli insanlar olaylari, buyuk insanlarsa kavramlari konusur sayin okuyucularim. biz de her gun iki keskin zeka, iki bukulmez bilek yemek kavramini boyle ele aliyoruz iste. unutmayin kartallar da zirveye cikar, yilanlar da. ama biri ucarak oburu surunerek varir o zirveye. analar, analarimiz.

No comments: